63) YİRMİÜÇÜNCÜ MEKTUB YEDİNCİ SUAL DERS – 1 (Talebe Dersi)

ADAD

Hulusi Bey

YİRMİÜÇÜNCÜ MEKTUB YEDİNCİ SUAL DERS – 1

(Talebe Dersi)

Hulusi Bey:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَيْنِ الْعِناَيَةِ كَنْز ِالْهِداَيَةِ اِماَمِ الْحَضْرَةِ اَمِينِ الْمَمْلَكَةِ طِراَزِ الْحُلَلِ ناَصِرِالْمِلَلِ تاَجِ الشَّرِيعَةِ سُلْطاَنِ الطَّرِيقَةِ بُرْهاَنِ الْحَقِيقَةِ زَيْنِ الْقِياَمَةِ شَمْسِ الشَّرِيعَةِ شَفِيعِ اْلاُمَّةِ عاَلِى الْهِمَّةِ كاَشِفِ الْغُمَّةِ يَوْمَ الْقِياَمَةِ سِراَجِ الْعاَلَمِينَ.

اَللّٰهُ عاَصِمُهُ وَ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ خاَدِمُهُ وَالْبُرَاقُ مَرْكَبُهُ وَقاَبُ قَوْسَيْنِ مَقاَمُهُ وَالْمَعْبُودُ مَقْصُودُهُ شَمْسُ الضُّحَى بَدْرُ الدُّجَى نُورِ الْهُدَى خَيْرِالْوَرَى اِماَمِ الْمُتَّقِينَ اَصْفَى اْلاَصْفِيَآءِ مُحَمَّدِنِ الْمُصْطَفَى صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قِبْلَةِ الْعاَرِفِينَ وَكَعْبَةِ الطَّآئِفِينَ وَحَبِيبِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ وَعَلَى اَلِهِ وَاَصْحاَبِهِ وَ عِتْرَتِهِ الطَّيِّبِينَ الطَّاهِرِينَ وَسَلِّمْ تَسْلِيماً كَثِيراً ياَ رَبَّ الْعاَلَمِينَ اَمِينَ.  

Hulusi Bey: Bir hadis okuyun bir hadis. Al! Aç bir tane şöyle bir şey oku. Şimdi burda sıra takip etmiyoruz. Getirdiniz mi şeydeki bunlar burda mı?

-: Yok, gelmedi.

Hulusi Bey: Gelmediyse oradan bir tane bismillah de aç bakalım.

-: Bismillah

Hulusi Bey: Bir tane okuyacaksın vaktimiz yok.

 -: Yine Hz Enes anlatıyor: Ebu Talha hurmalıkça Medine’deki ensarın en zenginlerinden idi. En sevdiği mal da Mescid-i Nebevinin karşısındaki Beyraha denilen bahçesiydi.

Hulusi Bey: Ne hane

-: Beyraha denilen.

Hulusi Bey: Beyraha. Ne demek?

-: Bahçesi idi. Bahçenin adı.

Hulusi Bey: E peki manası var mı yok mu acaba? Neyse peki, bir yere yazın da bakın boş vaktinizde.

-: Resulu Ekrem efendimiz o bahçeye girer ve tatlı suyundan içerdi. Ebu Talha “En sevdiğiniz maldan infak etmedikçe hayra kavuşamazsınız.” Mealinde ki

Hulusi Bey: hadis-i

-: Ayeti kerime nazil olunca

Hulusi Bey: Ayet-i kerime ha. Hangisi acaba?

-: لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَىْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ٭

Hulusi Bey: Ha. Kaçıncı cüzün başı

-: Herhalde birinci cüzde

Hulusi Bey: Dördüncü cüz olsa gerek. Bu Kur’an mı?

-: Dördüncü cüzün başında.

Hulusi Bey: Bir cüz başıdır amma..

-: Dördüncü

Hulusi Bey: Dördüncü. Tamam. Dördüncü cüzün başı peki.

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَىْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ٭ صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭

buyur.

-: “En sevdiğiniz maldan infak etmedikçe hayra kavuşamazsınız.” Mealinde ki Ayeti kerime nazil olunca kalkıp Resul-i Ekrem’e geldi. 

Hulusi Bey: Senin yerinde de bir kişi oturabilir.

: Ya Resulallah Cenab-ı Hak: “En sevdiğiniz maldan infak etmedikçe hayra kavuşamazsınız” buyuruyor. En sevdiğim mal Beyraha namındaki hurmalıktır. Onu Allah rızası için sadaka ettim. Allah nezninde onun hayrını ve ahiret azığı olmasını umuyorum. “Ya Resulallah Allah sana nasıl ilham ederse öyle yap” dedi.

 Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz: “İyi yaptın, senin için kârlı bir maldır. Sözünü dinledim. Ben onu akrabana tahsis etmeni uygun görüyorum.” Buyurdu.

Hulusi Bey: Akrabana 

-: Evet.

-: Ebu Talha “ öyle yapayım Ya Resulallah” dedi ve bahçeyi akrabası ile amca çocukları arasında taksim etti.

Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.

 Hulusi Bey: Yeter.

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ٭ صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭ إلٰى آخر..

 Sonra.

-: Tamam. Okuyayım mı?

Hulusi Bey: Peki buyur. Sende infak et bakalım.

-:

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ٭

Yedinci Sualiniz:

خَيْرُ شَبَابِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِكُهُولِكُمْ وَ شَرُّ كُهُولِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِشَبَابِكُمْ

hadîs midir; bundan murad nedir?

Hulusi Bey: E Bula bula bunu mu buldun yani? Peki.

Elcevab: Hadîs olarak işitmişim. Murad da şudur ki:

Hulusi Bey: Hadîs hadîs tamam.

 -: “En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır.

Hulusi Bey: Bir daha söyle.

 -: “En hayırlı genç odur ki;

Hulusi Bey: Şimdi hepiniz genç. Bunu size okuyor ha. Bilesiniz yani, hacı da bir taşta iki kuş. Arada benim de hissem var. Fakat oradaki şey bana aittir.  İhtiyar sözü de bana ait.

-: “En hayırlı genç odur ki ihtiyar gibi ölümünü düşünüp ahiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır.

Hulusi Bey: Gençlik hevesatına esir olmayarak. Esir demek ne demektir? Hürriyetini kaybetmiş. Esir olduğu zatın veyahut memleketin, amirin hükmü altına girmiş demektir. Demek gençlik hevesatına esir olmamış. Gençliğin hevesatı var mı? Ve o heves, suret-i umumiyede meşru mudur, gayri meşru mudur? Ne buyurursunuz?

-: Gayri meşrudur.

Hulusi Bey: Gençliğin hevesatı eğer serbest olursa ona ölüm vaaar, ne yapıyorsun? Bu gençlik devam etmeyecek. Etrafında, ailen arasında, komşularında ihtiyarları görmüyor musun? Senin ailen arasındaki bu fani hayata veda etmiş, mezaristana göçmüşlerden sana hiç bahis edilmiyor mu?

Gençlerin istikbali öyle ise nedir? İhtiyarlamak. Bu ihtiyarlık bir gün başa gelecek mi, kimin başına gelecek? O gençler yaşarlarsa başa gelecek. İhtiyarlığında hem maddeten hem manen ıstırap çekmemek için gençliğini ihtiyarlar gibi geçirirse, nasıl geçire? Gençliğin hevesatının esiri olmayarak geçirirse o zaman ihtiyarlanmış bir genç vaziyetinde olur. Sanki ihtiyarlığa girmişte ondan sonra yaşı genç. Olgun insan olmuş. Evet. Peki; şimdi hadisin şeysi neydi? Gençlerinizin hayırlısı ihtiyarlarınıza benzeyenler.

-: Ölümü düşünüp

Hulusi Bey: Demek ki gençlik hevesatının esiri olmazsa ölümünü düşünür. Ölümünü düşünse demek ki elini dünyadan çekecek. Okulda ise tahsili bıraksın, ticarette ise yevm-ün cedid, rızk-ın cedid. Aza kanaat etsin. Öyle idare etsin geçinsin bu mana mı? Ya; meşru dairesinde, helal dairesinde istediği kadar kazanç yapsın. Helal dairesinde harama girmesin. Bu neden ileri geliyor. Ölümünü düşünmekten. Esas budur, hayattayız genciz. Fakat istikbalde başımıza ne gelecek bir ölüm gelecek. Ne zaman gelecek? Belli değil.

Şimdi bu sözler, bu nasihatler kimlere söyleniyor? Muhataplarımız dinleyicilerimiz kimlerdir? İmanlılar mı, yoksa imandan mahrum olanlar mı? İnananlar mı, inanmayanlar mı? İnananlar. İnananlar inanmanın başında ne gelir? Allaha inanmak. İmanın rüknünden birisi de nedir? Ahirete inanmak. Yaşayanlar ahirete birden bire geçer mi, ne surette geçer? Bu hayattan terhis olur. Ölümle, ecel tezkeresi ile bu hayat-ı faniyeyi bırakıp hayat-ı bakiyeye geçer. Öyle değil mi?

Ha şimdi ölümün yüzü soğuktur, derler Türkçemizde. Ölüm, ölüm deyince elin eteğin çek. Ölüm var ha bırak artık canım. O zaman şu dünyaya ait hiçbir iş yapılmayacak. Evet, ahirete, haşre dair birçok ayet var amma fakat

لَيْسَ لِـْلاِنْسَانِ اِلاَّ مَاسَعٰىۙ

gibi

وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ

fermanı gibi bizi dünyaya bağlayan. Sonra

وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ

gibi ayetlerle cihada davet var. Bunları yapmak için herhalde düşmanlarımızı alt edecek. Bir şeyler hazırlamamız lazım. Amerikan Efendi, bize şunu ver. Top ver, tüfek ver, füze ver. Hep Amerika mı? Ya Almanlara onlar başka türlü. Biz şeyde birinci cihan harbinde sizlerle beraberdik. Onun için bize yardım elinizi uzatın. Peki, bunlar deseler ki “Efendiler! Bunlara ihtiyaç görüyorsunuz da siz kendiniz biraz derlenip toparlanıp bu sanayii cihetiyle niye bir terakki gösteremiyorsunuz.”

Ben hiç içmeyeyim, lüzum yok bir yudum alırım belki bir yudum teberrüken.

Ne diyelim? Şimdi biz böyle konuşuyoruz. Siz dostumuzsunuz da evet siz dostumuzsunuz da onun için sizden istiyoruz. Mesela komünizm rejiminin başı olan Ruslar’dan istemiyoruz, sizden istiyoruz.

Şimdi onlar bize bizim mukaddes kitabımızda ki ayetle bize cevap verseler, ne diyeceğiz bakalım? Şimdi deseler ki sizin kitabınızda

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلاَالنَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ

Ayet değil mi? Siz Müslüman değil misiniz? Bizde Hristiyan değil miyiz? Biz sizden razı olabilir miyiz sizin kitabınız böyle diyor. Nasıl bizi dost ittihaz ediyorsunuz. Daha çoook. Bunları böyle dost ittihaz etmeyiniz diye ayetler var hatırıma gelmiyor.

Şimdi sizin kitabınız da bu böyle yazıldığı halde siz tembelliğinizi bir şeyle örtmek istiyorsunuz, derlerse ne cevap vereceğiz. Biz geri kalmış milletleriz. Niye geri kaldınız? Efendim bizde kabahat yok, bizden evvelkiler yaptı. Mutlaka kabahati bir yere yüklemeye çalışacağız.

Hulasa dünya lazım mı? Yaşamak lazım mı? Hürriyet lazım mı? Hür olmak, istiklal sahibi olmak lazım mı?  Lazım ise ordu da lazım, sanayi de lazım, ticarette lazım, iktisat da lazım, asker de lazım, leşker de lazım, askerin bütün teçhizatını, silahını kendi memleketi dâhilinde ki membalardan çıkarıp onları düşmanı alt edecek vaziyete silah haline getirmek o da lazım.

Böyle mi değil mi? Ha, bunlar gayret ister, çalışmak ister. Zaten gerek ilahi emirler, gerek Peygamber aleyhisselatu vesselamın bize emirleri bu tarzdadır. Ne buyuruluyor? Yarın ölecekmişsin gibi ahiretine, hiç ölmeyeceksin gibi dünyana çalış. Nerden çıkardık biz bu postnişinliği. Postişinlere atmak için değil ha. Herkesin bir mesleği vardır, o değil. Çünki Ehlullah da var. Ahiret hayatını dünya hayatına tercih edenler. Fakat bunlar ekalli kalildir. Sureta öyle görünüp celbi menfaat edenler. Bize bu imansızların hücumuna vesile olanları elbette söylemek istemiyorum.

Buyurun. Ben buyurun diyorum. Yerimiz dar amma gönlümüz geniş hamdolsun. Gençlerimiz biraz sıkışırlar. Ceketinizi çıkarırsınız terlerseniz. Fakat başka yere atmayın yine kucağınızda bulunsun belki buradan kaçmak icap ederse bulamazsınız sonra. Hadi bakalım buyur.

-: Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki; gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister; çocukçasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur.”

Hulusi Bey: Şimdi sen arada sırada bana dürt. Buda senin de. Hani elinde bir şey yok.

-: Senin levhanda gördüğün ikinci parçanın sahih sureti şudur ki; ben başımın üstünde onu bir levha-i hikmet olarak ta’lik etmişim. Her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım:

 Hulusi Bey:

Dost istersen Allah yeter.

Yârân istersen Kur’an yeter.

Mal istersen kanaat yeter.

Düşman istersen nefsin yeter.

Nasihat istersen ölüm yeter.

Evet.

-: Her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım:

            Dost istersen Allah yeter.

Hulusi Bey: Şimdi bunu levha istersen böyle etrafını altun yaldızla yaz. O yazıyı da böyle güzel, işlemeli hattata yazdır. Levhayı yazıp duvara asmakla iş bitti mi? Ben her sabah kalkarım diyor ona bakarım dersimi alırım. Bende asmışım duvara fakat aklıma gelirse bakıyorum. Ben nasıl ihtiyarım, gençlere benziyorum da onun için ha. Çıkıyor meydana iş. İş böyle gelmez, elinden geleceksin böyle elinde böyle tut. Elin yerde ayakların havada bir tam akrobat. Hoca efendi yerin iyi mi?

-: İyi efendim.

Hulusi Bey: Bu ikimizin mi? Ben bir yudum alıp sana vereceğim. Bismillah. Fiyatını verelim.

            Dost istersen Allah yeter. Evet, o dost ise, herşey dosttur.

Hulusi Bey: Ne demek? Dost istersen Allah yeter. Eğer O dost ise herkes, her şey dosttur. Herkes kendisine göre bir mana anlar bundan. Allah var mı? Şimdi şöyle bir söz orta yerde dolaşır. “Allah var gam yok.” Yani dost var. Bu diğer dostların üzerinde ne var? Faniii! O dostun üzerinde ne var? Bâki. Peki, bunları sevmeyecek miyiz? Diğerlerini? Sevilecek şeyleri seveceğiz. Fakat O dostun namına, hesabına seveceğiz. Buna izin var. O zaman o sevgi Allah hesabına olur. Bütün yaratılanlar o yaratıcının sanat eseri değil mi? Onları sevmek fakat O’nun namına sevmek, bizi Allah’tan, O dostumuzdan uzaklaştırmaz. O’nun namı hesabına sevdik, O’nun emri ve izni dairesinde seveceğiz. Mesela Cenab-ı Hak merhamet edici midir? Merhamet eder. Onun daha üstünde merhamet tasavvur olunabilinir mi?

-: Olunmaz.

Hulusi Bey: Öyle ise ey elem-i şefkati hisseden anne, baba gibi yufka yürekliler. Allah’ın rahmeti bütün anaların şeyleri şefkatleri, bir araya gelse O’nun merhametinin bir lem’asının tecellisinden ibarettir. Belki onun yerini de tutamaz. Allah’ın merhameti bu kadar geniş.

Öyle ise yine gençler üzerine geliyoruz. Oğlum bir gün evvel fazla yoruldu akşamda geldiği zaman da anne dedi bugün çok fazla yoruldum biraz erken yatacam. Ne ise az bir şey yedi, yorgun yattı. Sabahleyin minarelerde selat-u selamlar okunuyor. Geldi baktı ki sevgili çocuğu mışıl mışıl uyuyor. Uyandırsın mı? Ama bırakır mı ana şefkati! Şimdi ananın şefkati orda, dedik ki bütün anaların, insani, hayvani, nebati bütün anaların şefkati tasavvur edelim ki mi bir araya gelse Cenab-ı Hakkın nihayetsiz rahmetinin tecellisinden bir lem’acık, bir parıltıdan ibarettir, o kadar. Öyle ise Allah’ın rahmetinden, Allah’ın merhametinden daha ileri bir merhamet göstermek, onun koyduğu kanuna, mükellefiyete, dini terbiyeye. Şimdiki dilden de söyleyeyim mi? Oluşturmaya, buruşturmaya, şimdiki dilde var değil mi? Oluşturmak, iyi oluşturmazsan olmaz. Uyuşturmayacağız da oluşturacağız. Onlar uyuşturmayı söylemiyorlar galiba, uyuşturmayı başka manada söyler. Yani hissiz bir hale getireceksin, ne dersem onu yap. Otoriter efendim! Otoriter! Fazla işin üzerine düşme. Adam otoriter istediğini yaptırır.

Evet, işte mevzumuz ne idi? Dost isterisin Allah yeter. Mademki Allah dostdur. O’ nun namına onun razı olacağı her şeyi onun rızasından daha ileri, onun rahmetinden daha ileri düşünmemek şartı ile her şeyi sevebiliriz. Baharı severiz, bahçeyi severiz, çocuklarımızı severiz, dostlarımızı severiz, üstadlarımızı severiz, Risale-i Nur şakirtlerini severiz, üstadımız gitti ama yine severiz, Risale-i Nur külliyatını severiz, okuruz. Muktezası ile amel etmeye çalışırız. Evet, bu sevgilerin hepsi Allah sevgisinin icabıdır.

Dost istersen Allah yeter.

Yârân istersen Kur’an yeter.

Altında ne diyor. İzahı vardır.

-: Ondaki enbiya ve melaike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder.

Hulusi Bey: Evet Yârân istersen Kur’an yeter. Kur’anda cünud-u ilahi olan melaikeden bahis var, enbiya var. Hepsinin macera-i hayatlarından birer nebze var. Hepsinde de ayrı ayrı hikmetler var. Biliyorsunuz yirminci sözde, yirminci sözün, ikinci kısmında o sualin cevabı da var.

Hz Musa ve Firavuna ait bahisler Kur’anın birçok yerinde tekrar ediliyor. Bu tekrarlarda ki hikmetler nedir? Onun cevabı hem orda var, hem ondokuzuncu sözde var. Her yerde tekrar gibi görünür. Her yerde de ayrı ayrı mana ve maksat vardır onun içerisinde.

Nahcevani tefsiri diye bir tefsir var. Tefsirlerden nahcevani tefsiri. Bunu bazılarına Hacı Tevfik Efendi okuturdu. Nahcevani o da büyük bir zat her surenin başındaki besmeleyi adeta sureye tutulmuş bir ayna vaziyetinde..

PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!

 

Bir önceki yazımız olan 62) HULUSİ BEY’İN KENDİ SESİNDEN MEVLİD-İ ŞERİF VE DUA başlıklı makalemizde hulusi bey mevlid ve MEVLİD-İ ŞERİF VE DUA hakkında bilgiler verilmektedir.