ONBİRİNCİ LEM’A/ONUNCU NÜKTE VE DUA DERS – 2
Hulusi Bey: Nurdan yaratmış, ayeti oku yahu.
غِلاَظٌ شِدَادٌ لاَ يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Onların bu vasıflar. Yani onların şimdi bu, Cenab-ı Hakkın merzuk .… yok, onların tesbihatı var, vazifeleri var. Hem de ğılazdır, şidaddır. Şimdi Nuh kavminin mahvine sebep olan nedir? Semadan yağmurun yağması, yerden suların fışkırması, arzın su ile kaplanması o kavmi helak etmiştir. Fakat hakikatte melekler bu işte vazife görüyorlar. Meleklerin vazifesi var. Kahir tecellisinde ihsan. Peki, melek-i Rad’ın semadan gök gürültüsü şeklinde geliyor bir sesi. Onun dilinden anlayan ne anlıyor, eserlerimizde bahsi geçiyor? Melek-i Rad muhtaçlara bağırıyor: “Sizlere müjde imdadınıza geliyoruz.” Yani diyeceğim melekleri hele bir tarafa bırak onların muayyen vazifeleri var. İşleri makamları sabit. Makamları sabittir. Nurdan mahlûk, yemek içmek yok, erkeklik, dişilik yok. Ne emir olunursa onu yaparlar. Asla asi olmazlar. O öyledir amma burada da istihdamları var. Mesela bazı asi kavimlerin helakinde, rüzgâra memur melek Ad kavmini helak etti. Bazısına ateşe memur melek, ateş indirdi gökten. Zahirde Allah indiremez mi? İndirir amma melekler vasıtası ile Kahır tecellisi iniyor. Yani Melaikelerin suret-i istihdamları var. Rahmet melekleri de var. Mesela yağmur, yağmurun her katresi bir melekle iniyor, ama o bir katre yağmura müekkel melek, şemse müekkel meleğin cinsinden midir derlerse? Değildir. Yani bunları mübhem kalmaktan kurtarmış, derslerimizde hepsinin izahı var. Vasıtasız yaptığı şeylerde var. Mesela İbrahim Aleyhisselamın hikayesini söyler.
يَا نَارُ كُون۪ى بَرْدًا وَسَلاَمًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
Cebrail Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselama bir isteğin var mı mancınıkta giderken soruyor. Rabbim benim vaziyetimi görmüyor mu? Görüyor. Bilmiyor mu? Biliyor. Sana hiçbir söyleyeceğim yoktur, O zaman Cebrail Aleyhisselama demeyip, Cenab-ı Hak doğrudan doğruya ateşe vahy ediyor, vahyediyor.
يَا نَارُ كُون۪ى بَرْدًا وَسَلاَمًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
Evet, irade bu meseler derin ama hiç derin denilen şey bırakılmamıştır. Derslerimizde hepsi mevcuddur. Ben bu meseleyi ortaya atmamım sebebi biraz efkâr, nas’ın hakikaten diğer şeyler gibi değil deyince insan birdenbire duruyor nasıl oluyor. Hayat, hayatı veren O. Hayatın her şeye girmesi ile onu hayatlılar safına aldıran yine o hayat vasıtası ile O. Nasıl oluyor ki bunda böyle safiyet var. Bak başka şeyler vasıta olmuyor, doğrudan doğruya icraat başka vasıtalara müracaat edilmeden oluyor. Bunu yine tamamıyla sökmüş vaziyetiz yok ama biliyoruz ki hayatı veren kimdir?
-: Allah (C.C)
Hulusi Bey: Allah. Hayatı şekilden şekle tebdil eden, tahvil eden yine O dur. Başka vasıtalardan müstağnidir. Şimdi hayatın, her şey zıddı ile bilinir. Hayatın zıddı nedir?
-: Memat.
-: Yokluk.
Hulusi Bey: Mevt. Mevtinde, mevtte onun iradesiyle takdiri ile oluyor.
اَلَّذ۪ى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ
Bahsinde birinci mektub da izahı var. Yani mevtte hayat gibi mahluktur ve nimettir ve rahmettir diyor.
اَلَّذِى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً
Neyse şimdi hoca efendiyi de burdan mahrum etmeyelim. Sende
-: Esteğfirullah. Şu ayeti kerimede vasıta var mı, yok mu?
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ ف۪ى ظُلُمَاتِ اْلاَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Burda bir ağaç yaprağı dahi Allah’ın ilmi, izni dairesinden hariçde düşmemektedir. Allah’ın izni, ilmi dairesinde düşmektedir. Bir ağaç yaprağı dahi Allah’ın izni olmadan, Allah’ın bilgisi olmadan düşmüyor.
Hulusi Bey: Ağaçtan ayrılıp yere düşmesi de kim ne dedi?
-: Bu vasıtalı mı oluyor, vasıtasız mı?
Hulusi Bey: وَمَا يَعْلَمُ تَاْو۪يلَهُٓ اِلاَّ اللّٰهُۢ
Hadi. Bu yeter, bu yeter nerde kaldınsa yeter. Birazda bu okunsun.
-: (Onbirinci Lem’a/ONUNCU NÜKTE)
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ ٭ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ âyetinde i’cazlı bir îcaz vardır. Çünki çok cümleler, bu üç cümlenin içinde dercedilmiştir. Şöyle ki: Şu âyet diyor ki: Allah’a (celle celalühü) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise, Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittiba etmektir. Ne vakit ona ittiba etseniz, Allah da sizi sevecek. Zâten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin.”
İşte bütün bu cümleler, şu âyetin yalnız mücmel ve kısa bir mealidir. Demek oluyor ki; insan için en mühim âlî maksad, Cenab-ı Hakk’ın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu âyetin nassıyla
(Lem’alar Shf: 57)
Hulusi Bey: Orda parmağını koy oraya. “Ra’sü’l-Hikmeti mehâfetullahi” bunu dersimizdeki şeyi hatırlatmak için söylüyorum. Bir yaşında bir çocuk bulunsa, aklı başında olsa ona denilse senin en tatlı haletin nedir? Ne diyecek? Validemin şefkatli tokadından korkarak onun sinesine sığındığım halettir diyecek. Onun arkasından diyor ki; Cenab-ı Hakkın şefkati, rahmeti nebati, hayvani ve insani bütün validelerin şefkatleri bir araya getirilse bu şefkatten, bu şefkatle mukayese edilse Cenab-ı Hakkın şefkati, rahmeti ancak bir parıltı, açılıp kapanma. Bir lem’ayı tecelliyi rahmettir. Bir an, bir parıltı. E şimdi Erhamürrahiminin rahmeti meselesidir. Bunun üzerinde duruyoruz. Şimdi onun üzerine o çocuk misalini söylüyor. Madem ki bir çocuk aklı başında olsa, bir yaşında iken bu sözü söyleyecek. E Efendiler! Biz ki insanız, biz ki tam zi şuuruz. Mükevvenatça, mevcudat içerisinde bir efendi, bir zabitlik vazifesi yapacak bir hilkatimiz var, yaratışımız var. Eğer O, olmasaydı bu mükevvenat ve mevcudat halk olunur muydu?
-: Hayır.
Hulusi Bey: Bu şeylerde bir muhabbet işi var mı, bir sevgi işi var mı? Kediyi görüyoruz. O yavrusu için ne hal alıyor. İnsanları görüyoruz. Mesela; haşin bir valide tasavvur edin. Yani iter çocuğu fakat ne zaman ki kucağına aldı, ona başladı şey etmeye, ondan sonra onda bir şey uyandı. Zaten o tulumbacıklardan kanla fışkı arasından, Kur’anın tabiri bu. Kur’anın tabiri değil mi?
-: Evet
Hulusi Bey: Nasıl.
-: بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَٓائِبِۜ
Hulusi Bey: Amma uydurdun yahu Allah selamet versin.
-: مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَٓائِبِۜ
Hulusi Bey: Yok, yok. Fışkı ile kan arasından
-: مِنْبَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ٭صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭
Hulusi Bey: Aklı burda değil, aklı kim bilir nerde.
مِنْبَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ٭
Onlardan içmeseydin bu hale gelir miydin? Ya sana onu içirdide işte bu hale geldin.
-: Amenna.
Hulusi Bey: E şimdi demek ki ordan getiriyor, o zamana kadar neredeydi, niye olmuyor? O da kadın, kadınlık haline gelmiş, tekerrür etmiş. Neden o memelerden süt gelmiyor? Yalnız kadın üzerine değil, hayvan üzerinde de böyle. Koyunun sütünü, sütünün gelmesi için mutlaka onun yavrulaması lazım gelmiyor mu? Kısır hayvanda, daha koça gelmemiş hayvandan süt alınır mı?
-: Alınmaz.
Hulusi Bey: Ama derler ki çobanın gönlü olsa tekeden de süt çıkarır onu bilmiyorum, çobanlardan sorun. Ona aklım ermez. Eee.
-: Bu âyetin nassıyla gösteriyor ki; o matlab-ı a’lânın yolu, Habibullah’a ittibadır ve Sünnet-i Seniyesine iktidadır. Bu makamda “Üç Nokta” isbat edilse, mezkûr hakikat tamamıyla tezahür eder.
Birinci Nokta: Beşer, fıtraten şu kâinatın Hâlık’ına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünki fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Cemal ve kemal ve ihsan derecatına göre, o muhabbet tezayüd eder. Aşkın en münteha derecesine kadar gider. Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde, kâinat kadar bir aşk yerleşir.
Hulusi Bey: Bitti mi?
-: Yok
Hulusi Bey: Vakit çok geçtiği için bu kıymetli dersimizi başka vakit okuruz.
Dua
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ * وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ * وَسَلاَمَةٌ عَلَى الْحَاضِرِينَ اِلى يَوْمِ الدّ۪ينِ * وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri şu yaptığımız güzel sohbetlerden hasıl olan sevab hürmetine ehl-i imanın bütün hastalarına acil şifalar, dertlilerine devalar, çeşitli musibetlere uğramış ve mübarek cemaatimizden dua temennisinde bulunmuş, bütün o zatlar hangi meslekten, hangi işten olursa olsun mademki bize müracaat ediyorlar. Bizde müracaat edecek yerimizi biliyoruz. Kadi-ül hâcât kimdir?
-: Allah
Hulusi Bey: Bizde diyoruz; Ya Kadi-ül hâcât iğdi hacetana, iğdi hacetana, iğdi hacetana
اَللّٰهُمَّ سَلِّمْنَا وَسَلِّمْ د۪ينَنَا وَلاَ تَسْلُبْ وَقْتَ النَّزْعِ ا۪يمَانَنَا وَلاَ تُسَلِّطْ عَلَيْنَا بِذُنُوبِنَا مَنْ لاَ يَخَافُكَ وَلاَ يَرْ حَمُنَا وَارْزُقْنَا خَيْرَىِ الدُّنْيَا وَاْلاَخِرَةِ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ٭
Ya Rabbena son nefesimize kadar bizi iman ve İslam yolunda devam ettir, sebat ver, metanet ver, düşmanlarımızın hakkından gel. Din düşmanlarına fırsat verme. Ellerini ehli imanın üzerinden def et. Şerlerini kendi üzerlerine havale et. Ehl-i imanı feraha kavuştur. Nifaktan, şikaktan, tefrikadan sakındır Ya Rabbi. Bizi ancak sen muhafaza edebilirsin, tehlikeler çok, tehlikeler çok, afetler çok bizi bu afetlerden, mesaibden koruyacak senden başka hafizimiz, nasirimiz yok Ya Rabbi. Nereye gidelim sen kabul etmezsen. İşte geldik huzurunda bulunuyoruz, uzak değiliz zaten. Fakat melceimiz, penahımız, nasırımız, muinimiz her halükârda senden başka yoktur Ya Rabbi. Bize yardım et, bize lütfunu esirgeme ver. Düşmanlarımızın şerlerini bizden uzak et. Mahvedilecekleri mahvet. Yerle beraber et. Yaşayacakları da yaşat. Tehlikeye düşenleri kurtar. Kime müracaat edelim Allahım.
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ * وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ *
وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ* اَلْفَاتِحَةْ مَعَ الصَّلَوَاةُ
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 93) OTUZUNCU LEM'ANIN BEŞİNCİ NÜKTESİ/BİRİNCİ REMİZ: DERS - 1 başlıklı makalemizde 30.lema 5.nükte hakkında bilgiler verilmektedir.