14) ÜSTAD HAZRETLERİNİN VEFATINDAN SONRA TAZİYE VE TESELLİ

14) ÜSTAD HAZRETLERİNİN VEFATINDAN SONRA TAZİYE VE TESELLİ

ADAD

Hulusi Bey

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

 Çok Muhterem Üstadımızın Mübarek Ruhu İçin El Fatiha

Risale-i Nur Şakirtleri kardeşlerimizle bir hasbihaldir.

(Taziye ve teselli)

Mukaddime:

1- Bilinen şeyleri söylemek belki abes zannedilir. Fakat peygamber (S.A.V)

( اَلدِّينُ النَصِيحَةُ اَلدِّينُ النَصِيحَةُ اَلدِّينُ النَصِيحَةُ )

buyurduğuna imtisalen hasbel beşeriye bilinen şeyleri unutmamak için tekrar abes olmaz.

2- Söylemek her mü’mine lazım mı?

Elcevap: Niyeti halis olmak şartıyla Sure-i Asr’daki hüsrana düşmemek için her mümine iman ve ameli salihadan sonra  وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ hakkı ve sabrı tavsiye bir vazifedir.

3- Sünühat-ı kalbiyesi tevakkuf etmiş, kalbi perişan zihni müşevveş pek kusurlu kardeşinizin İnşallah şu sönük kısa yazısı niyetteki ihlasına perde olmaz. Müstaid ve müteyakkız kalpli, fedakâr kardeşlere hizmet için yeni bir şevk vesilesi olur.  وَمِنَ اللّٰهِ الْتَوْف۪يقُ Hazreti Üstadın Rahmet-i Rahmana kavuşması bazı kimselerde aci şeyleri hatıra getirmiş: Ezcümle diyorlar ki:

  • Üstadın vefatı ile şakirtleri dağılacaklar mı?
  • Yerine kim bu vazifeyi devam ettirecek? Eğer hizmet Üstadın şahsına münhasır ise baş giderse ayak payidar olmaz.

Bu şüpheli sözlere cevaben deriz ki:

1- Merhum Üstad bu vazifeyi birinden devralmamıştır. Zulümler ve işkencelerle geçen hayatında Kur’an ve iman hizmetinde Allah tarafından çalıştırılmıştır. (Said bir çekirdek idi çürüdü gitti fakat ondan nurani Risale-i Nur külliyatı bir secere-i tuba gibi ve yüz otuz parça Risale-i Nur eczaları cennet meyveleri gibi yetişti. O mübarek eserleri kim okumuş veya dinlemişse kabul etmişse, onlarda Risale-i Nurun talebeleri ve Kur’anın tilmizleri ve bu mübarek meyvelerin garazsız ivazsız naşirleridir.) Peygamber (S.A.V) in vefatından sonra başka bir peygamber gelmemiştir ve gelmeyecektir. Fakat şeriatı ve ona inzal buyurulan Kur’an hurufuyla, nukuşuyla ebede kadar Hıfz-ı İlahi ile mahfuzdur. İslamiyet’te Vefat-ı Nebeviden sonra çok şaşalı bir surette parlamış ve intişar etmiştir.

 اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَ اِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ  fermanı, Kur’anın muhafazasını Cenab-ı Hakkın taahhüd buyurduğuna kati bir delildir. Bu asırda merhum Üstada hikmeti muktezası Allahu Zülcelal bu vazifeyi gördürdüğünü insaf ile bu hizmetin başından sonuna kadar geçen vakayı tetkikten geçirenler tereddüt etmeden kabul ederler ümidindeyiz. Bizi bu kanaata götüren saik, merhum Üstad’ın Risale-i Nurun neşrine başladıkları zamanlarda (Kur’anın bütün surları yıkılmıştır. Kur’an tek başıyla kendini müdafaa ediyor.) tarzındaki beyanlarında bulabiliriz. Çünkü o zamanlarda mekteplerden din dersleri kaldırılmış, medreseler ilga edilmiş, tekke ve zaviyeler sedd-ü bend edilmiş yani Kur’anın üç mühim kalesi yıkılmış demek idi. Kur’anı inzal eden Zat-ı Vacib ül Vucud’un onu muhafaza hususundaki taahhüdü elbette zuhura gelecek idi. İşte tabir ve temsil caiz ise; Kur’anın iç kalesinden yani İslamiyete hizmette bin sene bayraktarlık eden Türk milleti içinden Türkiyeli bir din alimi bu kudsi hizmete memur edilmiş. Alem-i İslamiyete göre iç kale mesabesindeki Türkiyeden çıkardığı bu din alimine iç kaledeki Kur’anla bağlı mü’minlerin zaif imanlarını takviye ve mütehayyirleri zülumata düşmekten kurtarmak için onların imanlarına müteveccih hücumlara karşı Kur’anın mahzeni esrarındaki silahları, zaif ve mariz düşmüşler içinde Kur’anın mukaddes ecza deposundaki tiryakları havi, Risale-i Nuru çok ağır şartlar altında neşir ve tatbik sahasına koydurmuş, o zat da Lillahilhamd bu kudsi vazifede muvaffak olmuştur. Evet, hücumlar kırılmış kalplere imani kuvvet yani iman-ı tahkiki dersleri kalplere herkesin istidadına göre verilmiştir. İşte o mübarek mücahidin hizmetinin hitamı demek olan başta Habibullah (S.A.V) bütün sevdiklerimizin gittikleri aleme göçmesi vefatıyla tahakkuk etmiştir.

Hayatında eserleri şahsına bağlanmadığını, hem eserlerinde ve hem şifahi müsahabelerinde müteaddit defalar emreden muhterem Üstadın vefatı şakirtlerin dağılmalarını değil, belki aralarındaki su-i tevehhümleri de  مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا  sırrınca izale ederek ihlas kaidelerini ihlal etmeden ve enaniyete düşmeden devam ettirmelerine sebep olacaktır. İman-ı tahkiki dersi alan Risale-i Nur şakirtlerine yakışan da budur.

2- İkinci endişeli ve şüpheli suale gelince; Nur’un mesleği tarikat değildir ki bir babaya lüzum görülsün ve bir postnişine ihtiyaç olsun. İhlas risalesinde bu suale kafi ve mukni cevap verildiğinden, sözü o risaleye bırakarak hatıra gelen şöyle bir suale cevap vermeye çalışalım.

Sual: Mademki Merhum Üstada Allah’ın bir memuru diyorsunuz Nurun mesleğide tarikat kaidesine tabi olmadığına göre böyle bir memura artık ihtiyaç yok mu, varsa kimdir veya ne zaman böyle bir memuru Allah gönderecektir.

El cevap:   لاٰ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ  Gaybı ancak Allah bilir. Bizler buna kaniyiz ki; Risale-i Nur’un kalplerdeki fütühatı İnayet-i Hakla devam edecek. Belki Üstadın hayatından ziyade vefatından sonra Risale-i Nur’dan istifade edenler çoğalacak, bunlar umum mevcuda göre adeden azlıkta olsalar da bir gün gelecek ki eser-i Rahmet ve İnayet olarak Zül Cenaheyn bir zat emr-i ilahi ile bu imanlıların başına getirilerek imansızlığa karşı mücahede ve İlayı Kelimetullah yaptırılacaktır.

Risale-i Nur şakirtlerine düşen Hizmet-i İmaniye ye devam edip Allah’ın iradesine ait işlerde, boşu boşuna meşgul olmamak ve bütün ehl-i imanla el ele hususan Nur Hizmetindeki talebe kardeşlerle uhuvveti bozmaktan şiddetle kaçınmaktır.

Cenab-ı Hak Merhum ve Mübarek Üstadımızı nihayetsiz ve bizleri de delaletleriyle şefaat-ı Ahmediye (Aleyhisselatu vesselama) mazhar buyursun. Hizmette füturdan ve ehl-i ilhad ve dalaletin şerlerinden muhafaza ile hizmet-i Kur’aniye de muvaffak buyursun. AMİN.

 

اَلْبٰاق۪ى اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ

                                                                                                 Risale-i Nur şakirtlerinden

Aciz ve hayır duanıza muhtaç

Bir kardaşınız

(İ. Hulusi Yahyagil)

Sene : 1960

 

  • Üstadın vefatından hemen sonra neşrettiği mektuptur. (Naşir)

Orjinalini indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 8- RİSÂLE-İ NÛR’U ŞAHSİ MENFAÂTLERİ İÇİN VASITA OLARAK KULLANMAK İSTEYENLERE CEVAP başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.