
Hulusi Bey
ONYEDİNCİ SÖZ/SİYAH DUTUN BİR MEYVESİ VE ONBİRİNCİ MEKTUB/ÜÇÜNCÜ MES’ELESİ VE ONİKİNCİ, ONÜÇÜNCÜ MEKTUBLAR
DERS-2
-: Kanun-u medeniler dörtte biri anaya veriyor, çocukların hepsini mahrum bırakıyor.
Hulusi Bey: O mimsizdir Hacı.
-: Olan hükm-ü Kur’anî, mahz-ı adalet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir. Evet adalettir. Çünki ekseriyet-i mutlaka itibariyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüd eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telafi eder. Hem merhamettir,
Hulusi Bey: Ne kadar güzel izah..
-: Ne kadar güzel açıklamış.
Hulusi Bey: Ne kadar güzel.
-: Çünki o zaîfe kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur’ana göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, “Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebeb olacak zararlı bir çocuk” nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona, “hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakib” nazarıyla bakmaz;
Hulusi Bey: O eller diyor amma el’lerdir. Fakat e yok şeyde. Meşhur Türkçemizde El’ler, şimdi o ya i yapıyor. İl ler. Vilayetin adı ne?
-: İl
Hulusi Bey: O da değil. Yine olmuyor, il. Bu kere i olmaz diyor, e yazıyor el, el bu.
Keyfe hali yâ ilâhî men lehû zâdun kalîl.
-: Kardeşi ona, “hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin
Hulusi Bey: El’ lerin de yahu
-: Ellerin eline verecek bir rakib” nazarıyla bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz. O merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz. Şu halde o fıtraten nazik, nazenin ve hilkaten zaîfe ve nahife kız, sureten az bir şey kaybeder; fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak’tan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedid bir zulümdür. Belki zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyaneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarane bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak ihtimali vardır.
Hulusi Bey: Yani evlenmek çağına geldi bu kızı ne etmeli. Götürecek.
-: Bunun gibi bütün ahkâm-ı Kur’aniye,
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَاَلمِينَ
fermanını tasdik ediyorlar.
Dördüncü Mes’ele:
Hulusi Bey: فَـِلاُمِّهِ السُّدُسُ
-: İşte mimsiz medeniyet, nasıl kız hakkında, hakkından fazla hak verdiğinden böyle bir haksızlığa sebeb oluyor.. öyle de: Vâlide hakkında hakkını kesmekle daha dehşetli haksızlık ediyor. Evet, rahmet-i Rabbaniyenin en hürmetli, en halâvetli, en latif ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i vâlide, hakaik-i kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir hakikattır.
Evet, rahmet-i Rabbaniyenin en hürmetli, en halâvetli, en latif ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i vâlide, hakaik-i kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir hakikattır. Ve vâlide, en kerim, en rahîm öyle fedakâr bir dosttur ki; o şefkat saikasıyla bir vâlide, bütün dünyasını ve hayatını ve rahatını, veledi için feda eder. Hattâ vâlideliğin en basit ve en edna derecesinde olan korkak tavuk, o şefkatin küçücük bir lem’asıyla yavrusunu müdafaa için ite atılır, arslana saldırır.
İşte böyle muhterem ve muazzez bir hakikatı taşıyan bir vâlideyi, veledinin malından mahrum etmek, o muhterem hakikata karşı ne kadar dehşetli bir haksızlık, ne derece vahşetli bir hürmetsizlik, ne mertebe cinayetli bir hakaret.
İşte böyle muhterem ve muazzez bir hakikatı taşıyan bir vâlideyi, veledinin malından mahrum etmek,
Hulusi Bey: Veledinin malından.
-: O muhterem hakikata karşı ne kadar dehşetli bir haksızlık, ne derece vahşetli bir hürmetsizlik, ne mertebe cinayetli bir hakaret ve arş-ı rahmeti titreten bir küfran-ı nimet ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin gayet parlak ve nâfi’ bir tiryakına bir zehir katmak olduğunu, insaniyet-perverlik iddia eden insan canavarları anlamazlarsa, elbette hakikî insanlar anlar.
Hulusi Bey: İnsaniyet perverlik dava eden, insan canavarları anlamazlarsa
-: Elbette hakikî insanlar anlar.
Kur’an-ı Hakîm’in فَـِلاُمِّهِ السُّدُسُ
Hulusi Bey: فَـِلاُمِّهِ السُّدُسُ
-: hükmünü, ayn-ı hak ve mahz-ı adalet olduğunu bilirler.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî
-:
Onikinci Mektub
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ عَلَى رُفَقَائِكُمْ
Aziz kardeşlerim!
O gece benden sual ettiniz, ben cevabını vermedim. Çünki mesail-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir.
Hulusi Bey: Bir düstur söylüyor. Mesail-i imaniyenin münakaşa tarzında bahsi doğru değildir, münasip değildir. Bir daha oku bir daha.
-:O gece benden sual ettiniz, ben cevabını vermedim.
Hulusi Bey: Veremedim mi, vermedim mi?
-: Vermedim.
-: Çünki mesail-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir.
Hulusi Bey: Mesail-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir. Buyur.
-: Siz münakaşa suretinde bahsetmiştiniz. Şimdilik münakaşanızın esası olan üç sualinize gayet muhtasar bir cevab yazıyorum. Tafsilini, eczacı efendinin isimlerini yazmış olduğu Sözler’de bulursunuz. Yalnız, kader ve cüz’-ü ihtiyarîye ait Yirmialtıncı Söz hatırıma gelmemişti, size söylememiştim, ona da bakınız, fakat gazete gibi okumayınız.
Hulusi Bey: Bizde onu diyoruz. Gazete gibi okunursa bu dersler istifade edilir mi? Gazete gibi, roman gibi. Gazetede ki havadislerin çoğu nedir? Çoğu nedir? Çoğu nedir?
-: Yalan
Hulusi Bey: Yalan. Gazete gibi okuma, bi kere o unvan ona yakışmaz. O unvan, o nam o eserlere, o derslere yakışmaz. Buyur.
-: Eczacı efendinin o Sözler’i mütalaa etmesini havale ettiğimin sırrı şudur ki:
-: Eczacı Efendi!
Hulusi Bey: Bilmiyorum. Şahsen görüşmemişim. Buyur.
-: O çeşit mes’elelerdeki şübheler, erkân-ı imaniyenin za’fından ileri geliyor.
O çeşit mes’elelerdeki şübheler, erkân-ı imaniyenin za’fından ileri geliyor. O Sözler ise, erkân-ı imaniyeyi tamamıyla isbat ederler.
BİRİNCİ SUALİNİZ: Hazret-i Âdem’in (A.S.) Cennet’ten ihracı ve bir kısım benî-âdemin Cehennem’e idhali ne hikmete mebnîdir?
Hulusi Bey: Bak ha, yaşından büyük karışmaktır, karıştırmaktır. Yani Cenab-ı Hak adalet eder zulmetmez diye ayetleri vardı, hâlbuki bu zulüm değil midir demek istiyor. Niye bunları yarattı, niye Cennetine koydu, niye çıkardı, bu surette niye o insanların helakına sebep oldu, onlarında çoğunu Cehenneme doldurdu. Peki.
-: Hazret-i Âdem’in (A.S.) Cennet’ten ihracı ve bir kısım benî-âdemin Cehennem’e idhali ne hikmete mebnîdir?
Elcevab: Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin netaicindendir. Eğer Hazret-i Âdem Cennet’te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı, istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Hâlbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat’edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan malûm günahla Cennet’ten ihraç edildi.
Hulusi Bey: …………………………
-: Demek Hazret-i Âdem’in Cennet’ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem’e idhalleri, haktır ve adalettir.
Onuncu Söz’ün Üçüncü İşaretinde denildiği gibi: Çendan, kâfir az bir ömürde bir günah işlemiş, fakat o günah içinde nihayetsiz bir cinayet var. Çünki küfür, bütün kâinatı tahkirdir, kıymetlerini tenzil etmektir ve bütün masnuatın vahdaniyete şehadetlerini tekzibdir ve mevcudat âyinelerinde cilveleri görünen esma-i İlahiyeyi tezyiftir. Onun için, mevcudatın hakkını kâfirden almak üzere, mevcudatın sultanı olan Kahhar-ı Zülcelal’in kâfirleri ebedî cehenneme atması, ayn-ı hak ve adalettir. Çünki nihayetsiz cinayet, nihayetsiz azabı ister.
Hulusi Bey: Muzaffer’de böyle hiddetli götürüyor. Kâfirleri Cehenneme. Muzafferliğin oldu mu yani? Kâfirleri yakaladı götürdü şeye.
-: İKİNCİ SUALİNİZ: Şeytanların halkı ve icadı ne içindir?
Hulusi Bey: Şeytanların
-: Halkı ve icadı ne içindir?
Hulusi Bey: Şeytanların halkı ve icadı ne içindir? Kaçıncı sual o?
-: İkinci
Hulusi Bey: İkinci sual. Birinci sualin cevabını ne idi, anladık mı? Birinci sual ne idi? Âdem’in (A.S.)
-: Cennet’ten ihracı ve bir kısım benî-âdemin Cehennem’e idhali ne hikmete mebnîdir?
Hulusi Bey: Hikmetini anladık mı? Cennette kalsaydı ne hikmeti olurdu? Âdem’in (A.S.) Cennette kalsaydı, o zaman melek gibi bir hayat yaşayacaktı. Daha onun nefsi de olmazdı, insanlarda dünyaya gelmezdi. Cennetinde hikmeti olmazdı. Cenab-ı Hak insanları onun neslinden getirecek. Onlarda iki fırkaya ayrılacak. Bir kısmı Cennetlik, bir kısmı Cehennemlik olacak. Ala külli hal her halde evamir-i ilahiyeye itaat eden de olur, isyan eden de olur. İtaat edenlere mükâfat var, mükâfat yeri, yerinin adı Cennet. İtaat etmeyenler, isyan edenler olur. Onlarında ceza evi, adı nedir? Cehennem midir? Niye korktun? Fizikte başka mana mı var acaba?
-: Gorba gor diyor..
Hulusi Bey: Hacı şimdi şeyde geliyor. Otobüste geliyor, rahat ediyor. Haydi.
İKİNCİ SUALİNİZ: Şeytanların halkı ve icadı ne içindir? Cenab-ı Hak, şeytanı ve şerleri halketmiş, hikmeti nedir? Şerrin halkı şerdir, kabihin halkı kabihtir?
Hulusi Bey: Şeytanın, Şerrin halkı şer midir?
-: Hayır.
Hulusi Bey: Ya nedir?
-: Halk-ı şer, şer değil, belki kesb-i şer şerdir.
Hulusi Bey: Sen suala cevap ver, kitaba dönüyorsun. Şerrin halkı nedir?
-: Şerrin.
Hulusi Bey: Şer değil. Ya nedir ya? Her sözün arkasından benim hatıralarım acayiptir. 1310 dan sonra, o havalini 1317 lileri silahaltına alındı. Öyle bir nefer idi onu da benim bölüğüme verdiler. Benim bölüğümde 45. Alayın 8. Bölüğü makinalı tüfenk bölüğü. Sordum adın ne? Dedi İsmil, peki. Müslüman mısın? Biraz düşündükten sonra “ he”. İslam’ın şartı kaç dedim. Yine düşündü, orasına aklım ermiyor, dedi. Orasına aklım ermiyor.
Şimdi bizim Muzaffer şey değil, o zümreden değil. Maşaallah zekidir, anlayışlıdır, fakat bazen düşünüyor. Şimdi, şerrin halkı şer değildir diyor. Ya nedir ya deyince orasına aklım ermiyor, demek istiyor. Öyle ise oku.
-: Elcevab: Hâşâ!.. Halk-ı şer, şer değil, belki kesb-i şer şerdir.
Hulusi Bey: Ha, işte orda yani nedir deyince cevap vermesin. Şerri kazanmak nedir? Şerdir. Şerri halk etmek,
-: Şer değildir.
Hulusi Bey: Şer değildir. Şerri kazanmak, şerre çalışıp meydana çıkarmak, eşiştirip, eşiştirip dibinden pisliği çıkarmak işte o şerdir o küfürdür. Evet.
PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 220) ONYEDİNCİ SÖZ/SİYAH DUTUN BİR MEYVESİ VE ONBİRİNCİ MEKTUB/ÜÇÜNCÜ MES'ELESİ VE ONİKİNCİ, ONÜÇÜNCÜ MEKTUBLAR DERS-1 başlıklı makalemizde ONYEDİNCİ SÖZ hakkında bilgiler verilmektedir.
